Homo Moronicus’ların dünyasındaki yeni Homo Erectus’ lar nasıl düşünürler…
Ne demişti Amberin Zaman; “Düzeni sorgulayanlar arasında önce kadınlar hedef seçilir. Beyinleri değersizleştirilmek, cesaretleri kırılmak istenir.”
http://www.taraf.com.tr/yazilar/amberin-zaman/vurun-kahpeye/30623/
Olguları zamanın ruhunda değerlendirmenin her zaman pragmatik bir tavır olduğunu düşünmüşümdür.
Öncelikle yaşadığımız akıl tutulması üzerine anakronik okumalar…
Artvin’in Hopa ilçesinde hayatını kaybeden Metin Lokumcu’nun ölümünün protesto edildiği olaylar sırasında panzer üzerine çıkan ve Kızılay’da polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Dilşat Aktaş’a “…bakıyorum bir televizyon kanalında Ankara’da bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem.”
Nuray Mert için, “Bir bayan gazeteci köşe yazıları yazıyor, zaman zaman televizyonlarda da yorumlar yapıyor. Son yıllarda kendini kaybetmiş şekilde AK Parti’ye karşı kin kusuyor…Açık açık söylüyorum, bu mertlik değil, namertliktir. Böyle bir izansızlık, densizlik olur mu?”
“Sezaryenle doğumlara karşı olan bir başbakanım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum… Yatıyor-kalkıyorsunuz; Uludere diyorsunuz. ’Her kürtaj bir Uludere’dir’ diyorum. Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu bilmek durumundayız.”
“Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakâr demokrat yapımıza bu ters! Vali Bey’e bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak.”
Ankara metrosundaki “Edepli davranın” anonsunu için: “Soruyorum: Bu toplumun içerisinde değerlerine saygı isteyen anne-baba, affedersin, kızının, birilerinin kucağında oturmasını ister mi? Ama bu toplumun içerisinde bunlar yapılıyor ve birileri de bunu teşvik ediyor”
“Birisiyle kalkarsın aynı bankta yan yana oturursun, sohbetini yaparsın, şudur budur vesaire, detayına girmeye gerek yok. Siz de bir yere kadar saygıyla karşılarsınız. Tayyip Erdoğan olarak ben karşılamam, ayrı mesele. Ben inanıyorum ki bu toplumun içerisinde yüzde itibarıyla kahir, ekseriyeti, karşılamaz”
“Dolmabahçe’de Başbakanlık Ofis’e gittiğimde ofisimin önünden Kadıköy’den gelenlerin durumunu görüyorum. Bütün bu durumları gördüğüm zaman, bunlar benim aslında kendi değerlerimle uyuşan şeyler değil.”
“Tecavüze uğrayan kadınlar da kürtaj olmamalı. Gerekirse devlet bakar”
“Hamile kadınların sokağa çıkması terbiyesizliktir”
“Bir hanım, aşırı dekolte ile bir yere giderse kabul edilebilir mi? Dün merkez medyadan bir kanalda, bir yarışma programı vardı. Bir baktım, sunucu öyle bir kıyafet giymiş ki olmaz böyle kardeşim. ‘Public’ yani umuma açık yayın yapan televizyonlarda kıyafet seçiminin bir hassasiyeti vardır. Kimsenin kıyafetine karıştığımız yok. Aşırı bir gece kıyafetiyle gelip çok seyredilen bir televizyonda sunuculuk yapabilir misin? Bu hoş karşılanır mı? Dünyanın hiçbir yerinde bu hoş karşılanmaz.”
Amberin Zaman’a Malatya mitinginde; “Haddini bil edepsiz kadın!” Ankara mitingde de, “Doğan Grubu’nun yayın organında, görsel medyada çıkıyor bir tane aşağılık kadın, affedersin onun yanında Müslümanlara hakaret ediyor. Bunda ise ses yok. Şu hale bak. Kimsin sen ya? Sen kimsin? Önce haddini bil.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “Zorunlu din dersine son verilmesi” yönündeki kararına yönelik: “Aslında bu yanlış bir karar. Batı’da bunun uygulaması yok. Böyle bir şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde, bir örnek veriyorum zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya dersinin, zorunlu matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ama ne hikmetse zorunlu din ve ahlak dersi her zaman tartışma konusu olur. Eğer zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri zorunlu olsun mu olmasın mı? Diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından neden şikâyet ediliyor. Terörden, şiddetten, ırkçılıktan, antisemitizmden, İslamofobi’den neden şikâyet ediliyor.”
Bir taraftan çok nesnel bir tavırla “Gazze’de çocukları öldürenleri alkışlamanın insanlık suçu olduğunu” ifade edip Birleşmiş Miletler ve diğer uluslararası platformlarda uluslararası adaletten bahsedip “Dünya 5’ten büyüktür” mottosu ile İsrail, Sisi ve Esad üzerinden tüm dünyaya giydireceksin! diğer taraftan 1989’da seçimle iş başına gelen Başbakan Sadık el Mehdi hükümetini deviren, Ekim 1993’te de kendisini iktidara getiren askeri cuntayı dağıtarak, ülkesinde İslamcı bir yönetim oluşturmak amacıyla kendisini sivil devlet başkanı ilan eden, Darfur’daki katliamlar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten hakkında tutuklama emri çıkardığı Sudan Devlet Başkanı Ömer Hasan El Beşir’e ev sahipliği yapacaksın.
Mütemmim cüzü Sünni İslam referansları olan heyula ruhları esir almış sen aklımızı koru Ya Rabbi!
Son olarak ta, ontolojik evsizlikten küresel yersizliğe diyerek Erasmus’u Orgasmus olarak nitelendirme zevzekliğine vardık!
“ ‘Erasmus kuşağı’ geliyor! Ülkesine, insanına, ruhköklerine yabanlaşmış, mankurtlaşmış ve ‘ahmaklaştırılan’ bir kuşak bu! Erasmus projesi, eğitim projesi değil, yozlaşma, cinselliği putlaştırma, cinsellik peşinde koşturan ‘ahmaklar sürüsü’ yetiştirme projesidir! Erasmus, ‘rezalet’ bir iş demiştim, bir zamanlar. Erasmus bursu alan öğrenciler arasındaki gayr-ı meşrû ilişkiden bir milyon (!) çocuk doğmuş! Skandal bu! ”
Bazıları Medeniyetlerin Buluşması’nı “bulaşma” olarak algılamış olacak ki farklılıklarımızın bizi ayıran değil birleştirmesi gereken unsurlar olduğunu unutup; ırklar, dinler ve kültürler arası çatışma yerine evrensel değerlerde buluşma, diyalog ve barışa yönelik projeleri salt cinsellik içeren tamlamalar ve bakış açıları üzerinden yorumluyor…
Erasmus Programı, Türkiye’de Avrupa Birliği Bakanlığı’na bağlı Ulusal Ajans tarafından koordine ve finanse edilen, yükseköğretim kurumlarının işbirliğini, öğrenci ve akademisyenlerin kısa süreli olarak bu işbirliği çerçevesinde farklı ülke ve üniversitelerde deneyim kazanmasını teşvik eden Avrupa Birliği projesidir.
Bu konunun istismara açık, özensiz ve düzeysiz bir şekilde kaleme alınması üzerine Avrupa Birliği Bakanlığı açıklama yapma durumunda kalmıştır.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=49729&l=1
Ahlak temelli bakış açılarımızda her zaman kadın cinselliği ve tabuları üzerinden okumalar yapılması tuhaf değil mi? Örneğin niye kadın öldürülerek namus temizlenir!
Seküler toplumun genel ahlak algısının evrensel değerler ve kadın-erkek eşitliği üzerinden işlemesi beklenirken, Sünni İslam’ın Muhafazakar eril penceresinden bakanların ahlak ve namus kavramlarını kadın üzerinden cinsellikle tanımlamalarının; kadına yönelik baskıları teşvik edip, kadını istismar eden “namus bekçiliği” ile sonlanmasının kaçınılmazlığı yaşanıyor.
Bu “ahlak bekçileri” haksızlık, hukuksuzluk, hırsızlık ve yolsuzluklar karşısında dilsiz şeytanı oynarken kadın ve transfobik nefret cinayetleri karşısında tecavüz kültürünün türlü varyasyonlarını arz-ı endam ediyorlar…
Moronist’lerimizin ufkunu ne kadar açmıştır bilinmez ama en azından Cumhurbaş(ba)kanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ‘rol model’ olarak alındığından bahsedebileceğimiz ve bazılarımıza yok artık dedirtecek bir benzerlikle devam edelim;
“Bir hükümet seçildiğinde, o hükümet politika saptama, uygulama ve kısaca hükümet etme konusunda serbest olmalıdır. Vatandaşlar, seçme haklarının aynı zamanda sınırlar ve sorumluluklar taşıdığını da anlarlarsa, demokrasi aşırı bir özgürlük ya da anarşiye dönüşmez.“ diyen Mahathir bin Muhammad, Malezya’da 1981-2003 yılları arasında genel seçimleri 5 kez üst üste kazanmıştır.
Mazbut bir evliliği ve yedi çocuğu vardır.
Onun “babayiğitliği” sayesinde 1983 yılında Malezya ilk yerli otomobili “Proton” a kavuşmuştur.
Kendisine karşı 1987’de düzenlenen siyasi saldırılara, ülkesinin sert güvenlik yasalarını kullanarak karşılık vermiş; muhaliflerini yargılanmadan tutuklatmış, gazeteleri kapatmış, tüm bu uygulamalara karşı çıkan üst düzey yargıçları ise görevlerinden almıştır.
George Soros’u spekülasyon yaparak, Malezya ekonomisini krize sokmakla suçlamıştır.
Uluslararası Para Fonu’na meydan okumuş, ülkesini krizden çıkartmak için “İnşaat Ya Resulallah” demiş; Petronas İkiz Kuleleri dikilmiş, ‘çılgın proje’ ler Putrajaya ve Cyberjaya şehirleri inşa edilmiştir.
Yahudilerle ilgili görüşlerini de “…İsrail ve Yahudiler de terörist devlet ve halktır.” veciz cümlesiyle özetlemek mümkündür.
20 Şubat 2003’den 31 Ekim 2003’e kadar Bağlantısızlar Hareketi Genel Sekreterliğini yapmıştır.
Teşbihte hata olmaz da tespit te ne olur?
“Otoriterlik antidemokratiklik anlamına gelmez…AKP siyasi sisteme doğrudan, kültürel zemine ise söylemle müdahale ederken, sosyolojik ana dinamiklerin hiç birine müdahale etmediği gibi onların önünü açıyor. Bu yaşanan son yüz yıl içinde en radikal demokratikleşme stratejisidir…Yöneten iktidar zihniyet olarak sıkça ataerkil ve bazen otoriter olsa da. Türkiye’nin son 12 yılı siyasi açıdan bir demokratikleşme hikayesidir.”
Bu oksimoronu yutar mıyız? bilmem ama!
Aziz Nesin neler kaçırdığını bilseydi…