Mare Nostrum*

e967961e987317a29a014abd0c2339766179c34a

Ölümün her türlüsüne alışmıştık

nekro fetişist iktidar kapışmasının

hadese ceset taşıyan ruhlardık

yaşamın kıyısından limansız zifiri laciverde açılmıştık bir kere

ancak gözün alabildiği kadar ufuksuz savrulduk bizim denizde

ölüler ölüleri gömebilsin diye

bitimsiz bir yolda

gölgesi peşi sıra yürüyorduk

biliyorduk

gün kısa gelecekse uzun sürüyordu

öylece bakakaldılar

yazgıya dönüşen nefrete

kalakaldılar ardından

olup bitenlere

tahakküm etme hırsına

boş beleş meccani bir kalkışma değil

ölüler dirileri gömmesinler diye

her şeyi olduğu gibi kendini de yok eden karanlığa inat

efendiye direnirken sokaklar

söylenmesi gerekenleri söylemediğin

görmen gerekenleri görmediğin

sırla kapladığın geçmişle 100leşmediğin

çok da soylu bir ikiyüzlülükle inkār ettiğin vicdansızlığınla

hiçliğin ortasında

arafda

yaşayan ölüler mezarlığındasın kardeşim

zehir zemberek fecaat bir felakete sürüklenirken zaman

son sığınağındır aslında yaşadığın mekan

bilinmezlikten öte gayet de iyi bildiğin

figüranı olduğun hayattan rol çalabiliyor musun

kötü senaryoyu ters yüz ettiğinin resmidir işte o an

unutma

en büyük oyuncularıdır yaşamın en usta hırsızlar…

___________________________

Papazı dövdürttükten sonra sıra kendine geldiğinde ancak aklı başına gelen! Chp’nin sokağa çıkması üzerine yazılmıştır.

* Mare Nostrum: (Latince: Bizim Deniz) Akdeniz için Romalılar tarafından kullanılan bir ad.

Açlık

nuriye-semih-reuters1-1

Kendinizi ne sanıyorsunuz

imgelem gücünüz kaybolmuş

diğerkâmlıktan nasibini alamamış

makûs talihinizle sürekli yoksullaşırken

gölgenizin peşi sıra sürükleniyorsunuz

en kötü kehanetiniz kâbusa dönüşürken

gördüğü kaçınılmaz sonu ağırdan alıyordu

rol çaldığı mahşeri kalabalıkta yalnızlaşırken

iktidar fahişeleri el pençe divanda durmuştu

fıtratlar ülkesinin kalın harflerle yazılan an’larında tutsaklığını anımsadı

içinde bulunduğu kenefle yüzleşirken

hoyrat bir vurdumduymazlıkla

kanunsuz hükümlere gelmişti

affınıza mağruren

sessiz harfler ülkesinde

sesli sesli ağlarken

dehşete düştü ardından

toprak ayaklarının altından kayarken

hepi topu 1sıkımlık canı kalmıştı

zembereğinden boşalan yay zaman sarkacını salınımsız bırakırken

kötü sonsuzluğu imgelemişti

köle efendiye başkaldırırken

garabet bu ya

soysuzluk panayırında sonsuz şehvetle arzulanan varsıllık

her şeyi olduğu gibi kendini de yok eden suskunluk

gözünün önünde eriyip giden insanlıktan yoksunluk

âdeta mütemmim cüzünüz vicdansızlık

onlar mutlu mesut

şaşkınlıktan küçük dilini yutarken hayâsız

biz’e kalansa

hep açlık

riyasız…

______________________________

Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yla dayanışma adına…

Nefret Yılı

0000000000000000000Suruç201507211511_BAHCE2

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, son bir yılda bölgedeki çatışmalı ortamlarda meydana gelen insan hakları ihlallerini açıkladı:

“24 Temmuz 2015 tarihinden 24 Temmuz 2016 tarihine dek bölge kentlerinde (ki siz bunu Kürt illeri diye okuyun), tespit edilebilen verilere göre; asker, polis, korucu, örgüt militanı ve sivil olmak üzere bin 552 kişi yaşamını yitirdi, bin 683 kişi ise yaralandı.”

İşin ayrıntılarına girersek bilanço şöyle okunuyor:

“Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştiren/gerçekleştirdiği iddia edilen yargısız infazlar sonucu 440 kişi yaşamını yitirdi, 353 kişi ise yaralandı.

Silahlı çatışmalarda; 422 Güvenlik Görevlisi yaşamını yitirdi. Bin 65 güvenlik görevlisi ise yaralandı. 614 silahlı örgüt militanı yaşamını yitirdi. 17 silahlı örgüt militanı ise yaralandı. 42 sivil yurttaş, çatışmaların ortasında kalarak yaşamını yitirdi. 75 sivil yurttaş ise yaralandı.

Silahlı örgütlerin saldırısı sonucunda; 34 sivil yurttaş yaşamını yitirdi, 173 sivil yurttaş ise yaralandı.

Silahlı çatışma ortamında yaşamını yitiren 15 örgüt militanının, güvenlik güçleri tarafından çıplak olarak teşhir edildiği ve cenazelerine işkence edildiği tespit edilmiştir.

9 kente bağlı 35 ilçede sokağa çıkma yasağının ilan edildi. 75’i çocuk olmak üzere 320 yurttaş yaşamını yitirdi.

Mayın ve sahipsiz bomba patlaması sonucu 7 çocuk yaşamını yitirdi. 28 çocuk ise kalıcı fiziksel rahatsızlıklar oluşturacak şekilde yaralandı. Biri kadın olmak üzere 6 yetişkin yurttaş da yaralandı.

Gözaltı ve tutuklamalara ilişkin ise, 275 çocuk ve 7 bin 609 yetişkin olmak üzere, toplam 7 bin 884 kişi gözaltına alındı. 81 çocuk ve bin 878 yetişkin olmak üzere, toplam bin 959 kişi tutuklandı. 4 bin 223 ev veya işyeri, çoğunlukla gece yarısı veya sabaha karşı güvenlik güçleri tarafından basıldı.

İfade özgürlüğüne yönelik ihlallerde ise, 96 adet basılı yayın ve materyal toplatıldı veya yasaklandı. 4 gazete ve yayın organı basıldı. 2 kültürel etkinlik yasaklandı. 123 haber sitesi adresi erişimi engellendi.”

Kerteriz alınan noktayı çaktınız mı?

20 Temmuz Suruç Katliamı sonrası 22 Temmuz Ceylanpınar’da 2polisin öldürülmesi ardından 24 Temmuz’da PKK ile devam eden çatışmasızlık sürecinin sonlandırılması ve Kürt illerinde yaşanan katliamlar ve savaşın tırmanması!

Herifçioğulları ne yapmaya çalışıyorlar yine!

Polisleri öldürmekle suçlanan 7 kişiden bazıları için tutuklama kararı veren hâkim Nurettin Bulut’un geçen günlerde FETÖ operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanması da, suçlanan sanıklarla ilgili ihbar telefonunu açan kişinin kardeşinin FETÖ üyesi olmaktan gözaltına alınması da bizi hiç ilgilendirmez!

“Şehitler ölmez, vatan bölünmez.”

Barış mı; istemeye hiç gelmez!

000000000000000000000000000baris-akademisyen

000000000000000000şebnem-korur-fincancı-ahmet-nesin-1024x512

Bazılarınız kefen zannetse de hepimizin sırtında deli gömleği!

Hiç çıkmaz!

Savın sınanabileceği bir ölçütünüz kaldı mı elinizde?

Doğruluk, onur ve erdem için!

Rakım deniz seviyesinin altında, stratejik derinlikte!

Gel de içme!

Burjuvazinin uşakları ve egemen sınıfın çanak yalayıcıları; asalaklar her yerde!

Akbabalar, sırtlanlar ve çakal sürülerinin cirit attığı ülkende…

Ye kürküm ye!

Her şeyi yutan ağır bir kasvetle yüklüydü hava, hani kurşun gibi…

Zehir yüklüydü bulutlar, mavi gökyüzüne inat, griydi…

Kurtlar da puslu havayı severdi, hani…

00000000000000000000000000kurdun-dişine-kan-değdi-korkun_892574

Eprimiş sır perdeleri sütre olabilir mi önünüzde?

Peki ya vicdanımız nerede?

Hamasi nutuklar atılıyordu cesaret üzerine…

Velev ki sükûtun belagati saklıydı, bu diskurların anıştırdığı şeylerde!

Geçmişe ışık tutabilecek ve geleceğe yön gösterebilecek ne varsa, sistemli bir biçimde değiştiriliyor ve yok ediliyordu…

148386

Ve sen:

Kendine karşı verdiğin savaşta hep yenilen taraftın!

Uğruna savaştığın ne varsa bir gün karanlığın olmadığı yerde bulmayı düşlüyordun!

Bazı kurallara uyarak çiğneyebileceğini sandığın 10larca kural yaratıyordun!

Hep kalenderdi meşrebin!

Tarihin yazmayı unutmuş bir köşesinden bakıyorsun!

Mutlu musun?

Ama bu kadarını da beklemezdiniz tabi!

Hayır, asla!

Geçiniz…

Kendinize şöyle uzaklarda bir yer seçiniz!

Gösterişten ve kalabalıktan uzak…

Issız!

Hep uzaktan seyirci kalınız!

Yaşama…

Ölümlerden ölüm beğeniniz!

Gördüğünüz karabasana!

Busunuz işte! 

İçi boş bir hiçlik sağanağı…

Kof…

Of ki ne of!

Proleter düşünce ustası, burjuva yaşam sanatçısı!

Kevaşe devletin iktidar fahişesi!

Ceberrut reis hönkürüyordu, mankurtlaştırdığı güruhlara!

Brecht’i haklı çıkarırcasına…

“Başkan barıştan söz ediyor, demek ki savaş çıkacak!”

00000000000000000000000image-750x375

Görülmelidir!

“Kaybedilen kurtuluş savaşları terör,  kazanılan terör eylemlerine kurtuluş savaşı denir.” ya; siyasal amaç güden “kör şiddete” de terör denir, bizim buralarda!

Ama hırsıza hırsız, arsıza arsız, yolsuza da yolsuz denir; aynı zamanda…

Ya sizin oralarda, yaşadığınız “Apartheid rejiminde” ne diyorsunuz siz buna?

Karşı söylem çok net artiküle ediliyor…

“Devlet terör eylemi yapmaz!”

Çalıyorlarsa çalışıyorlar da; helali hoş ve dahi afiyet, bal, şeker olsun!

Olsun mu, olsun; hem vallahi hem de billahi!

Ama söz konusu dilbilimci, yazar ve gazetecilerse…

000000000000000000000000000000000000page_kadin-yazarlar-dernegi-asli-erdogan-ve-necmiye-alpayi-serbest-birakilsin_160482071

Kalemleri silahtan etkili, kitapları parça bomba tesirli!

Hadi oradan, zevzeklik etme istersen sayın yetkili…  

Orada kimse var mı?

20090627-derin-dusunce-org-tutuklu-cocuklar-300x231-ED11-CF02-58A4

21.11.2014 12:10:18

Dün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günüydü.

Millet olarak hep birlikte bu kutlu günü yaşamanın en derin sevinci ve heyecanı içindeydik!

Hepimize kutlu olsun!

Ancak!

Türkiye‘nin 1994 yılında kabul ettiği, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki üç maddeye koyduğu çekincenin 20 yıldan beri devam etmesini neyle açıklayabiliriz!

Hadi 90’lı yıllarda kirli savaşın en yoğun yaşandığı süreçlerden geçiyorduk. Ceberrut ve deruni devletimiz sayesinde; modern, postmodern ve 1000 yıl sürecek türlü darbelerimiz ve dahi vesayetin türlü türlüsü altında inim inim inliyorduk diyelim. (Hani yanlış anlaşılmasın ironi yapmıyorum; yahu zaten 91 yıl boyunca da farklı bir muamele görmedik ya! )

Geçelim!

Peki! sormazlar mı adama; kardeşim ileri demokrasi! trenine bindiğimiz 2002 yılından bu yana hangi kafadır ki, halen bu çekinceler devam etmektedir? (Ha şimdi ironi yapıyorum)

Türkiye’nin çekince koyduğu maddeleri sıralarsak bunun nedenini daha kolay anlayabiliriz, diye düşünüyorum!

İşte o maddeler:

Madde 17: Taraf Devletler, kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek çocuğun; özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlâki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeye yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan bilgi ve belge edinmesini sağlarlar. Bu amaçla Taraf Devletler:

a. Kitle iletişim araçlarını çocuk bakımından toplumsal ve kültürel yararı olan ve 29 uncu maddenin ruhuna uygun bilgi ve belgeyi yaymak için teşvik ederler;

b. Çeşitli kültürel, ulusal ve uluslararası kaynaklardan gelen bu türde bilgi ve belgelerin üretimi, değişimi ve yayımı amacıyla uluslararası işbirliğini teşvik ederler;

c. Çocuk kitaplarının üretimini ve yayılmasını teşvik ederler;

d. Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler;

e. 13 ve 18’inci maddelerde yeralan kurallar gözönünde tutularak çocuğun esenliğine zarar verebilecek bilgi ve belgelere karşı korunması için uygun yönlendirici ilkeler geliştirilmesini teşvik ederler.

Madde 29: 1. Taraf Devletler çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler:

a. Çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi;

b. İnsan haklarına ve temel özgürlüklere, Birleşmiş Milletler Andlaşmasında benimsenen ilkelere saygısının geliştirilmesi;

c. Çocuğun ana?babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi;

d. Çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik ve ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması;

e. Doğal çevreye saygısının geliştirilmesi.

2. Bu maddenin veya 28’inci maddenin hiçbir hükmü gerçek ve tüzel kişilerin öğretim kurumları kurmak ve yönetmek özgürlüğüne, bu maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen ilkelere saygı gösterilmesi ve bu kurumlarda yapılan eğitimin Devlet tarafından konulmuş olan asgari kurallara uygun olması koşuluyla, aykırı sayılacak biçimde yorumlanmayacaktır.

Madde 30: Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.

(BM ÇHS’ne ulaşmak için link http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23c.html )

Türkiye’nin çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini kullanma haklarını içeren bu maddelere koyduğu çekince ile yarattığı ayrımcılık hepimiz için yıllardır bir utanç vesikası olmuştur.

Ve Akp (alâmet-i farikalar) hükümeti,  çocuklar üzerinden bile uygulamaktan çekinmediği bu sınırlamaların yarattığı ayrımcılığın ve ötekileştirmenin utancından hepimizi behemehâl kurtarmalıdır.